Güncel
Çankaya Köşkü’nde güreş müsabakaları
Follow @dusuncemektebi2
‘Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık’ kitabının yazarı Av. İsmail Küçükkılınç, 15 Temmuz sonrası artış görülen Mustafa Kemal Atatürk retoriğini kaleme aldı.
10 Kasım’da havaalanına gitmek üzere içinde bulunduÄŸum araç saat 09.05’te durdu ve içindeki yolcuların hemen hepsi ayaÄŸa kalkarak saygı duruÅŸunda bulundu. Yoldaki araçların hemen hepsinde de aynı manzara mevcuttu.
Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin deÄŸil belki de Türk tarihinin en alçak, hain darbe/darbe teÅŸebbüsü olan, diÄŸerlerinden farklı olarak bu defa salt bir zihniyeti, zümreyi, siyasî partiyi deÄŸil ortalama Türk insanını, yani milleti hedef alan, ona silah doÄŸrultan, kurÅŸun sıkan 15 Temmuz darbe teÅŸebbüsünden sonra Mustafa Kemal retoriÄŸinde hissedilir bir artış olmuÅŸtur. Temsil makamında olmayan bazı bürokrat ve ÅŸahısların bile yerli-yersiz ona atıfta bulunmaya bilhassa gayret ettiklerine tesadüf edilmektedir. Ãœzücü olan odur ki, Mustafa Kemal’e ve ismine yapılan atıfların bolluÄŸu onun tarihî bir ÅŸahsiyet ve karakter olarak deÄŸil de kutsal biri olarak varlığını ve tesirinin devamına hizmet ediyor. Daha evvel de Tek-Parti iktidarının son yıllarında Mustafa Kemal, kutsallık vasfından biraz uzaklaÅŸmış, tarihî ÅŸahsiyeti ve cumhuriyet müessisliÄŸi öne çıkmışken Mustafa Kemal sevgisini adeta bir ibadet olarak gören Celal Bayar’ın gayret, teÅŸvik ve sevkiyle DP devrinde pek çok meydan, okul, cadde ve kuruma “Atatürk” ismi verilmiÅŸ; Mustafa Kemal, nerdeyse Tek-Parti devrinde olduÄŸundan daha kutsal bir figür haline gelmiÅŸtir.
Mustafa Kemal’in tek-adamlığı, nev’i ÅŸahsına münhasırdı. Kudret ve kuvveti hiç kimseyle mukayyes deÄŸildi. Korumalarının bile çoÄŸu silahÅŸor mebuslardı. Talat PaÅŸa’nın, Enver PaÅŸa’nın gücünün yetemeyeceÄŸi Ä°ttihadçı ÅŸefleri gözünü kırpmadan astıracak kadar da gözü kara biriydi. Ona itiraz, ancak onun müsaadesine tabiydi. Aksi halde Ahmet AÄŸaoÄŸlu gibi biri hemen “sığıntı”, Sadri Maksudî Arsal gibi biri de “siz profesör deÄŸilsiniz” itabına, tahkirine muhatap olabilirdi. Hele Sakallı Nureddin PaÅŸa gibi Millî Mücadele’de kendisine tayin edilen hududu tecavüz edip hak iddiasında bulunan biri hem de meclis kürsüsünde en sert ithamlara muhatap olabilirdi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırka, bugün hemen herkesin kabul ettiÄŸi üzere Åžeyh Said Ä°syanı’yla alakası sebebiyle deÄŸil, kurucularının ve liderlerinin hemen hepsi Millî Mücadele kahramanı olduÄŸu ve serbest bir seçimde halktan teveccüh göreceÄŸi için feshedilmiÅŸti. Çünkü onlar da Millî Mücadele’de hak iddia ediyordu ve bunun millet, hatta ordu nezdinde bir karşılığı vardı. "Aynı ÅŸekilde muvazaa partisi olan SCF, serbest bir seçimde halktan teveccüh göreceÄŸi, iktidar olacağı ve Reis-i Cumhur Mustafa Kemal’i, bu makama kendi reisi olduÄŸu CHF deÄŸil, baÅŸka bir parti layık göreceÄŸi, bunu da kendisi içine sindiremeyeceÄŸi için feshedilmiÅŸtir."
Mustafa Kemal’in kontrolsüz otoritesi dışarıda kendisinin diktatör olarak görülmesine yol açmış, o da bu tavsife pek itiraz etmemiÅŸtir. (Bkz. Ali Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Tercüman Yay., Ä°stanbul:1980, s.393-394).
Mustafa Kemal’e mübalaÄŸalı atıflar artık tarihî hakikatlerle tam örtüşmemektedir. Millî Mücadele’nin bir kadro hareketi olduÄŸu, Ä°ttihadçılar tarafından organize edildiÄŸi kaziye-yi muhkemedir. Yapılması gereken artık herkesi normal insanî hudutlara irca etmektir. Tek-adam kültüne hizmet millete ve memlekete bir ÅŸey kazandırmaz.
Bu yazıda ele alacağımız Çankaya’daki güreÅŸler aslında halı üzerinde güreÅŸtirilen çoÄŸu insanın gururunu rencide edecek, onları tarih nezdinde gülünç duruma sokacak bir “ata sporu”dur.
Çankaya’da sadece muvazzaf askerler, köşkte vazifeli aşçılar deÄŸil, CumhurbaÅŸkanlığının en tepesindeki bürokratı, doktoralı devlet görevlileri hatta bakanlar bile güreÅŸtirilmiÅŸlerdir. Cemal Granda’nın hatıratından Mustafa Kemal’in çok sayıda misafiri askerlerle güreÅŸtirdiÄŸi anlaşılıyor. GüreÅŸ elbette sevilmesi, desteklenmesi, yaygınlaÅŸtırılması gerekli bir ata sporumuzdur, ancak bir imparatorluÄŸun varisi olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin idare edildiÄŸi Riyaset-i Cumhur binasında hem de çoÄŸu kez davetlilerin önünde güreÅŸe tutuÅŸturulanların temsil makamında olmaları dahi hesaba katılmadan meydana sürülmeleri ne kadar doÄŸrudur, tartışılır.
Çankaya güreş müsabakalarına dair nakledilenlerin bir kısmı şöyledir:
1-A.Süheyl Ãœnver’in 1965 senesinde tarihçi Korgeneral Cevdet Çulpan’dan dinlediÄŸine göre Mustafa Kemal, bir gün Çankaya Köşkü’nde dolaşırken pehlivan yapılı bir asker görür. Askere “güreÅŸ yapar mısın?” sorusuna “evet” cevabını alır. Bir gün de hazırlanan yemekleri görmek için mutfaÄŸa gittiÄŸinde orada pehlivan yapılı bir aşçı görür. Ondan da “güreÅŸ yapar mısın?” sorusuna “evet” cevabını alır. Mustafa Kemal, askerle aşçıyı güreÅŸtirir. Asker ve aşçı “paÅŸamızın huzurunda ayıp olur, birbirimizi yenmeyelim” diye sözleÅŸirler. Ancak aşçı sözünde durmaz ve askeri yener. Bunun üzerine asker aÄŸlamaya baÅŸlar. Niçin aÄŸladığını soran paÅŸaya hadiseyi hikâye eder. PaÅŸa da yanında bulunanlara ve dostlarına dönerek “Ä°ÅŸte görüyorsunuz ya, Türk’ü daima böyle aldatarak yenmiÅŸlerdir” der. (Ä°stanbul Belediyesi Åžehir Tiyatrosu Dergisi, Atatürk 100 Yaşında, Özel Sayı)
2-Türk Folklor AraÅŸtırmaları ve MüzeciliÄŸinde mümtaz ve müstesna bir mevki ihraz eden Kazan kökenli Hâmit Zübeyir KoÅŸay, Çankaya’daki güreÅŸ müsabakası ile ÅŸunları anlatmıştır: “Bir akÅŸam Çankaya’da huzurda sohbetteydik. Bazı ilmî münakaÅŸalar yanında konu eski Türk sporuna geldi. Atatürk birden bana dönerek, Özel Kalem Müdürü Hikmet Bayur’la güreÅŸ tutup tutmayacağımı sordu. Atatürk’ün karşısında ‘hayır’ diyemezdim. Bu arada Hikmet Bayur’u da mahçup etmek istemiyordum. Halıların üzerinde güreÅŸe tutuÅŸtuk. Bir süre güreÅŸten sonra ister istemez yenilmiÅŸtim. Ata tebessüm ediyor, ‘sporda yenilmek, yenmek kadar onur vericidir’ diyordu” (Türk Kültürü AraÅŸtırmaları, Phil.Dr.Hâmit Zübeyr KoÅŸay’ın Hâtırasına ArmaÄŸan, Yıl XXIV/2, 1986, s.12). Hikmet Bayur, Çankaya’da onlarca insanın önünde güreÅŸe tutuÅŸturulmasına itiraz etmeyen bir bürokrat-hariciyeci-mebus-vekil tarihçidir. 10 ciltlik Türk Ä°nkılâp Tarihi veludluÄŸuna ve çalışkanlığına delilse de kalemi Çankaya’nın gölgesinde II. Abdülhamid’e ve Ä°ttihadçılara kan kusmakla iÅŸtihar etmiÅŸtir. Bâb-ıâli Baskını’nın ve dedesi Sadrazam Kamil PaÅŸa’nın intikamını tarihi hakikatleri çarpıtmakla almaya çalışmıştır. Hamit Zübeyir KoÅŸay ise mutekit tüm Kazanlılar gibi halife Abdülhamid’e merbutiyet ve muhabbeti had raddede olan dedesinin halifeye hürmeten kendisine “Abdülhamid” ismi verilmiÅŸ ateşîn zekâya sahip biridir. EniÅŸtesi Rızaeddin b.Fahreddin’in himmetiyle okuması için küçük yaÅŸta Ä°stanbul’a gönderilmiÅŸ ve Selanik Rüşdiyesi’nde yatılı olarak kaydedilmiÅŸtir. Okuldayken II. MeÅŸrutiyet’in ilanıyla Abdülhamid’e hakaret eden gayrimüslim çocuklarının padiÅŸahla isim benzerliÄŸinden dolayı kendisiyle alay etmeleri ve bunun da okul hocaları tarafından duyulması üzerine onların tavsiyesiyle sadece Hamit ismini kullanmaya baÅŸlamıştır.
3- Cemal Granda’nın hatıratına göre Dolmabahçe’de akÅŸam sofrada Mustafa Kemal ile ReÅŸit Galip Maarif Vekili Esat Bey yüzünden tartışırlar. Mustafa Kemal, Esat Bey’in kendisini okuttuÄŸunu, kıymetli bir isim olduÄŸunu söyler. ReÅŸid Galip ise hatırata göre haÅŸa sümme haÅŸa “DeÄŸil seni okutmak, senin Allahını okutsa yine bu adam Maarif Vekili olamaz” diye sert bir çıkış yapar. Bunun üzerine Mustafa Kemal, ReÅŸit Galip’e “Lütfen sofrayı terkediniz!” der. İçkinin tesiriyle coÅŸan ReÅŸit Galip “Burası sizin deÄŸil, milletin sofrasıdır. Burada oturmaÄŸa benim de sizin kadar hakkım vardır. Gerçi biz saraydayız ama hocanız Hace-i Sultanî deÄŸildir. Cumhuriyette tenkit serbesttir…” diye mukabelede bulunur. Bunun üzerine Mustafa Kemal “ Öyleyse müsaade ederseniz ben terk edeyim” der. Aradan bir müddet geçince ReÅŸit Galip affa mazhar, hatta maarif vekili olur. Yer yine Çankaya’dır. Granda’dan okuyalım: “O gece sofra oldukça kalabalıktı. ReÅŸit Galip’in üzerinden sevinç akıyordu. Toplantının en kıvamlı anında Atatürk kapıda duran askerlerden ikisini çağırdı ve güreÅŸtirmeÄŸe baÅŸladı. ÇoÄŸunluk böyle yapar, gezilerinde olsun, köşkte olsun, yiÄŸit Mehmetçiklerden bir kaçını yanına çağırarak güreÅŸtirir, Türk gücünün nelere yettiÄŸini gözleriyle görmek isterdi. Hatta yanında bulunan çok sevdiklerini, bu Mehmetçiklerle -istemeseler bile- güreÅŸe tutuÅŸturur, onların hırpalanışını hazla seyrederdi. Bir kaç keresinde Mehmetçikleri kendisiyle güreÅŸe de davet etmiÅŸ, fakat hiç biri ‘Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi, biz mi getireceÄŸiz’ diye güreÅŸe yanaÅŸmamışlardı. GüreÅŸ çok tatlıydı. Hepimiz büyük bir dikkat ve merakla sonunun nasıl geleceÄŸini bekliyorduk. ReÅŸit Galip’in ise merakı son haddini bulduÄŸu bir sıra, Atatürk askerlere iÅŸaret ederek yeni bakanı ‘altı okka’ yapmalarını emretti. Hepimiz ÅŸaşırmıştık. Bakan da öyle. Daha ÅŸaÅŸkınlığımız geçmeden o babayani iki asker, ReÅŸit Galip’i karga tulumba kucaklayıverdiler. Havaya kalkan bakan, önce bir iki çırpınmayı denedi; fakat ne haddine. Dev gibi muhafızların birer çelik pençeyi andıran elleri arasında kıpırdamak ne mümkün. Toplantıda bulunanlarda heyecan son haddini bulmuÅŸtu. Sonunun ne olacağını merak ediyorlar, adeta nefes bile almaktan korkuyorlardı. Atatürk ise soÄŸukkanlı ve tabii görünüyordu. Askerler, ReÅŸit Galip’i iki üç sefer havaya kaldırdılar. Tam yere vuracakları sırada Atatürk’ün bir iÅŸaretiyle vurmaktan vazgeçiyorlar, tekrar var hızlarıyla havaya sallıyorlardı. Birkaç kez tekrarlanan bu hoÅŸ oyundan sonra (biz çocukluÄŸumuzda çok oynardık) Atatürk Mehmetçiklere ‘yeter’ dedi. Sonra sofradakilere döndü. Gülerek: ‘Biz istersek böyle de hareket edebiliriz’ dedi”. (Cemal Granda, Atatürk’ün UÅŸağı Ä°dim, s.76-83).
Mustafa Kemal’in sofrasında mutadın haricinde konuÅŸan üç kiÅŸi vardı. Bunlardan biri çocukluk arkadaşı Nuri Conker’di. Conker, peÅŸin müsaadeye binaen böyle konuÅŸurdu. Ancak ReÅŸit Galip ve Kel Ali itap ve muahezeye muhatap olacakları konuÅŸmayı içkinin tesiriyle yapmışlardı. Bu son ikisinin müşterek vasfı Ä°stiklal Mahkemeleri heyetinde yer almış olmalarıydı. Bu vasıfları olmasa içki de onları bu ÅŸekilde konuÅŸmaya sevk edemezdi zannındayız.
Mustafa Kemal, tek-adamlığının ötesinde istediÄŸini yaptırtmakta sınırları zorlayan biriydi. Sofrada dille alakalı bir sohbette bir suale cevap veremeyen Kazım Nami Duru’yu bir ilkokul çocuÄŸu gibi tahtanın önünde dakikalarca bekletmiÅŸ, ağır sözler sarf etmiÅŸtir. Çankaya’daki güreÅŸ müsabakalarına bu gözle bakmakta fayda vardır. CumhurbaÅŸkanlığı köşkünde veya sarayda bu misillü güreÅŸ müsabakası bir padiÅŸahın ya da devlet baÅŸkanının hatrına gelmiÅŸ midir, gelebilmiÅŸ midir, bilmiyoruz.
AV İSMAİL KÜÇÜKKILINÇ
Henüz yorum yapılmamış.